'' Keşke ben de büyük olsam, tamir edebilsem. '' dedi yeğenim, elimde alet edevatı görünce. Güldüm. Çok eskilerden kurduğum tanıdık bir cümleyi anımsattı bu cümlesi bana. Sustum. Boğazıma bir şeylerin takıldığını hissettim, yutkundum, geçmedi...
Büyüdük; kanayan dizlerimiz kabuk bağladıktan sonra onları koparmakla meşguldük anlamadık. Büyüdük; patlayan topun, kırılan camın davasını çözmeye çalışırken hissetmedik. Büyüdük; okula giderken, sıra arkadaşımızla masamıza sınır çizerken,kaybolan silgimizi ararken, çöp kutularına kalemlerimizi açarken, ''KEŞKE BÜYÜK OLSAYDIM'' diye düşünürken büyüdük, fark etmedik.
Büyüdük; kanayan dizlerimiz kabuk bağladıktan sonra onları koparmakla meşguldük anlamadık. Büyüdük; patlayan topun, kırılan camın davasını çözmeye çalışırken hissetmedik. Büyüdük; okula giderken, sıra arkadaşımızla masamıza sınır çizerken,kaybolan silgimizi ararken, çöp kutularına kalemlerimizi açarken, ''KEŞKE BÜYÜK OLSAYDIM'' diye düşünürken büyüdük, fark etmedik.
'' Şimdi paramız yok, olunca alırız bu oyuncağı. '' ya da '' Kahve içersen arap olursun'' cümlelerinin yalan olduğunu öğrendiğimizde canımızı daha fazla hiçbir şey yakamaz diye düşündüğümüz günü gülerek hatırladığımız an; kocaman ucu bucağı olmayan hayaller içinden törpüleye törpüleye parlattığımız o minik hayal parçasının bile düşüp kırıldığını gördüğümüz zaman büyüdük.
Alice' in maceralarını dinlerken, büyüyen bedenimize küçük geldi dünya, küçüldü insanlar... Düştüğümüzde dizlerimizi silkip, acıyan ellerimizi üfleyerek, yardım almadan doğrulmayı başardığımız gün büyüdük. Canımızı yakan şeyin dizimizdeki yara yerine büyümek olduğunu anlamadan büyüdük...