Küçükken, daha çok küçükken tüm cadılığımı miras aldığım kadınla baş başa kalmıştık birkaç saat. Annem pazara gitti diye susmayı düşünmediğim bir zamanda, ağzıma gelen şamarla afallamıştım. Annem eve geldiğinde: " Anlat bakalım neler oldu, canını mı yaktı babaannen? " diye sordu babaannem, " Dilim yok ki! " diye cevap vermişim ondan korktuğum için.
Ağzıma yediğim o şamarı hiç unutmadığım için, yanında bir daha hiç ağlamadım onun. Bugün hariç...
Buruş buruş pamuk suratındaki o muzur ifadeyle anlattığı aşk hikayesi benim tebessüm sebebimdi hep.
Makedonya' da evlerinin damına çıkmış bir düğünü izlemek için, düğün alayında gözüne at üstünde bir delikanlı takılmış. "Ne güzel çocuk, bu çocuğu alan ne şanslı kız." demiş arkadaşına. "Süleyman Sinan 'ın oğlu o, köyün ağasının." demiş arkadaşı. Damdaki bu kısa muhabbet orada kapanmış, bir daha açılmamış. Bir ay sonra haber getirmiş tanıdıkları annesine; senin kızı Süleyman Sinan'in oğluna istiyorlar diye. Eve böyle haberlerle gelen aracıları,görücüleri terlik atarak kovalayan babaannem bu defa tepkisiz kalınca; anlamış babası gönüllü olduğunu, gelsinler demiş.
Kısa bir süre sonra at üstünde gördüğü delikanlıya, at üstünde gelin gitmiş. Alisiyle mutlu mesut yaşarken, iki de çocukları varken göç başlamış Anadolu topraklarına. Bizimkiler de baskıya dayanamayıp, mallarını yok pahasına satıp gelivermişler çiçeği burnunda cumhuriyete.
Sıkıntılı yol şartları, yokluk, salgın zayıf düşürmüş küçük kızlarını; kaybetmişler. Üstüne bir de geçim sıkıntısı başlayınca bir hasret daha alıkoymuş Fazilet Hanımı, bu defa Alisinden. Yasamak için çalışmak, çalışmak için Almanya ' da işçi olması gerekmiş Ali'nin. Takriben her kavuşma sonrasında bir çocukları daha olmuş, büyümüş kocaman olmuş aileleri.
Sonra bizler olmuşuz; kimimiz adını almışız, kimimiz huyunu, kimimiz kulağını, burnunu...
"k" leri "t" yapan yarım yamalak Türkçesiyle söyletmeye çalışıp güldüğüm hep birkaç kelime vardı küçükken: gök kuşağı ,gökdelen, gökyüzü gibi...
Sevmediğim pekmezi "mamalunga"sıyla bir güzel yedirirdi, canı börek çekince unu kapar koltuğunun altına annemi ya da halamı yakalayıverirdi.
Hiç babaanne kola müptelasi olur mu? Benimki hayatta kolaya hayır demezdi. Patlamış mısır da varsa hele yanında değmeyin keyfine.
Kuru fasulyeyi az tuzlu, az salçalı yapardı ;çocukluğumun lezzetidir hala ara sıra canim çeker "babaanne fasulyesi" nden.
" Çok hasretlik çektim ben sizler çekmeyesiniz." diye dua ederdi. Memleketine, kocasına,kızına,oğluna hasretti babaannem.
İçten içe kanayan bu yarası hasret çektiklerine kavuşturdu bugün onu.
Geçtiğimiz sene çok hastalandığı bir vakit sürekli söylediği cümleleri tekrarlamıştı yine bana " Bari senin evlendiğini göreyim..." diye. Gelinliğimi aldığım gün, babaannem de gelin oldu bembeyaz. Alisine gidiyor yine .
Anlatamam dilim yok ki!
Mart 2013