2 Eylül 2010 Perşembe

ÇOCUKLAR GİBİ ŞENDİK




Gün 23 Nisan ' dı ve biz çocuklar gibi şendik...Güneşli bir uşak sabahına
uyanmıştık zar zor kısık gözlerle... Böyle bir günde miskin miskin yatmak olmazdı. Hele ki hazır İzmir' de Tüyap
da açılmışken. Benim biletim hazırdı ancak son anda Sevdicek de gelmeye
karar verince işler değişti tabiki , lise yıllarımda okula hazırlık
hariç hayatımda o kadar hızlı hazırlandığımı hatırladığım günler çok
nadirdir. O kadar hızlı hazırlanmamıza rağmen sevgilimin
saç yapması vs de buna dahil (O ki tam çıkmaya yakın hep hazır
oldunu soyleyip son anda on dk sac yapan insandır çok varmış gibi
). Otobüs kaçtı kaçacak dedim ben hemen taksiyi getirtiyorum sen
eşyaları al gel, çıktım sabahın köründe karşıdaki taksiye gittim ancak Uşak 'ta taksi kültürü pek olmadığı için taksiyi bulursan içinde şoförü
olmaz, şöforü bulsan taksi olmaz. Bu ikisini bir araya getirmek için
sabah sekiz gibi bağrınmak falan gerekebilir e doğal olarak ben de böyle
yaptım haa tabi ki zar zor bulduğum taksici ile fiyat pazarlığı yapmadan
olmaz...

- Garaja kaça götürürsün amca?

-  On falan yazar işte

- Yapma amca ya İzmir 'e gidiyoruz on beşe, otobüs kaçacak son paramız  kaldı ,7 olsun bari ???

- Tamam,
tamam hadi binin (Salak adam sanki başka seçeneğin var nerede
bulacaksın müşteri Allah aşkına ? Hıhhh --- salak BEN o adam hayır
derse nerden bulacaksın başka taksi ? Üstüne otobüste kaçacak falan neyse
canım ben attım oltamı artık amca da geldi.  )
 Neyse ki bindik
taksici amcaya gaz vere vere : '' Hadi amca otobuse yetistirirsin sen
amca, iki dakikaya atarsın amca, son bir dakika, son otuz saniye ... '' derken ... İşte
geldik.
 ''Aaa aa !!! Kalkıyo önünü kes amca önünü git git dursun! '' Kornalara
basılır işaret çakılır otobüs durdurulur daha sevgilinin biletide
alınmamış üstelik. Ben bagajı vereyim sen bileti al diye çok
hızlı bir görev dağılımı yaptık...

 Ve uzun uğraşlar sonunda
nihayet otobüsümüzde yer alabildik. Her ne kadar aracımız neoplan olmasa
da, sevgilimin konforlu omuzları, mikrofonik sesi benim yolculuğumun
mükemmel geçmesi için yeter de artardı bile. Güle oynaya, konuşa coşa
indik İzmir garajına. Oradan doğru fuara geçtik, sabah sabah bunca
telaş kitap fuarı içindi haliyle kitaplara kavuşmuş olmanın verdiği hüşu
ile bir süre bakındık durduk. Ancak bu kavuşma ne yazık ki kısa
sürecekti çünkü tüm paramızı yola vermiştik ve  dönüş paramız
haricinde sadece beş liramız kalmıştı. Yemek yiyecek paramız bile yoktu
ancak sırt çantamızda muzlarımız, abur cuburlarımız mevcuttu. Dedik biz
bu çanta ile aç kalmayız nasılsa, tamam açlık ihtiyacımız
giderilecek, kültürel ihtiyacımız çok şükür kitaplara baka baka etraftan
broşür toplaya toplaya giderildi. Eee en iyisi biz bu kalan 5 lira ile
''eğlence'' ihtiyacımızı giderelim diyorduk kii kendimizi
lunaparkta buluverdik. Tek bir oyuncak hakkımız olduğu için iyi bir
seçim yapmalıydık ancak elimizde kolumuzda çantalarla biz zaten hangi
oyuncağa binebilirdik ki ? Hıımmm bakalım bakalımmmmm... E tabiki de uçan
halı. Arabik ezgiler türküler eşliğinde, manik kahkahalarımla renk
kattıığım uçan halı deneyiminden sonra indiğimizde ayaklarımız
tutmuyordu. Yok tabiki oyuncağın etkisi değildi bu. Bu olan içimizdeki mutluluğun ayağımızı yerden kesmesiydi , bu tüm tersliklere, son an
heyecanlarına, aç kalma, yolda kalma ihtimallerine rağmen herşeyi göze
alıp beraber olmaktan keyif almaktı, bu tıpkı İKİ KÜÇÜK ÇOCUK gibi
sadece O ANI yaşamaktı, gün 23 NİSAN ' DI ... BİZ ÇOCUKLAR GİBİ ŞENDİK
ve aslında YAŞAMAK DEDİĞİN TAMDA İÇİNDE OLDUĞUMUZ O ANDI..

                                                  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

afet-i devran-edebik. Design By: afet-i devran

fencing